İnce Memed’den Raskolnikov’a: Edebi Dünyanın En Unutulmaz 20 Roman Karakteri
Kültür ve Dahası

İnce Memed’den Raskolnikov’a: Edebi Dünyanın En Unutulmaz 20 Roman Karakteri

Rumeysa E.
Rumeysa E.

“Edebiyat olmasaydı, yalnız kaldığında bir insanın neler düşündüğünü hiçbir zaman öğrenemeyecektik.” diyor Jean-Louis Fournier. Bu konuda kendisine kesinlikle katılıyorum. Zaten edebiyatı sevme sebeplerimden biri de bu. Roman kişilerine olan ilgim de galiba buradan geliyor. İnsanların yalnızken neler düşündüklerini merak ediyorum. Romanlar aracılığıyla da bir karakterin/bir yabancının zihnine girmekten sadistçe bir zevk alıyorum. Tabii bu durum bütün roman karakterleri için geçerli değil. Bazılarının zihninden bir an önce çıkıp gitmek istiyorum. Listeye aldıklarım, zihninde sadece birkaç gün kalıp sonra koşa koşa kaçacaklarım. İstediğim zaman geri dönmek şartıyla tabii...

1. Aleksi Zorba - Zorba

Hayatın her anını doyasıya yaşayan bu roman kahramanını çok seviyorum.

Nikos Kazancakis’in artık bir Yunan edebiyatı klasiği haline gelmiş Zorba’sını uzaktan tanıyanlar onu, okuma yazma bilmeyen kaba saba bir herif sanacaklardır. Fakat Patron’la (anlatıcı) aralarındaki bağ derinleştikçe ve onların sohbetlerine dahil olundukça Zorba’daki derinliğin farkına varılır.

Zorba’nın, yüreğinin sesini dinleyip hayat deneyimlerini kullanarak ulaştığı ve Patron’a son derece ilginç gelen yaşam felsefesi -yenilgilere karşı kayıtsızlık- ve aslında yenilgilerin, hayatın tadını çıkarmak için bir noktada mutlak bir gereklilik olduğu fikri, düşünen beyinlere şaşırtıcı bir çıkış yolu sunmaktadır.

“Şimdi sen bana gülüyorsun patron, ama ben sana budalalıklarımı, -ya da haydi düşüncelerimi ya da zaaflarımı diyelim- vallaha, bu üçü arasında ne fark var, bilmem; yazıyorum, işin yoksa gül sen. Ben de, senin güldüğüne gülüyorum, böylece de dünyada gülmenin sonu gelmiyor. Her insanın kendi deliliği vardır; bana da öyle geliyor ki, en büyük delilik, bir deliliğe sahip olmamaktır.” -Zorba, Nikos Kazancakis
Nikos Kazancakis'in Zorba isimli romanı, 1964'te film yönetmeni Mihalis Kakoyannis tarafından sinemaya uyarlandı. Anthony Quinn'in başrolünde oynadığı film, 1965 yılında toplam 7 dalda Oscar'a aday gösterildi ve bunlardan 3'ünü kazandı.

2. Alper Kamu - Bir Kamu Davası Serisi (Cehennem Çiçeği, Oğullar ve Rencide Ruhlar & Kıyamet Park)

“Beş yaş insanın en olgun çağıdır; sonra çürüme başlar... Ben Alper Kamu, birkaç ay önce beş yaşına bastım. Doğum günüm yaklaşırken vaktimin büyük kısmını pencerenin önünde, dışardaki insanları izleyerek geçiriyordum. Hızlanarak, yavaşlayarak, türlü sesler çıkararak ve bir yerlere bakarak yaşayıp gidiyorlardı. Bir gün onlardan biri haline geleceğimi düşünmek beni hasta ediyordu. Ne yazık ki bundan kaçış yoktu. Zaman acımasızdı ve ben hızla yaşlanıyordum.” diye başlıyor, Alper Canıgüz’ün Oğullar ve Rencide Ruhlar romanı.

İsmini olasılıkla Fransız yazar ve filozof Albert Camus’den alan bu zıpır şahıs; değil yaşıtlarından, yetişkinlerin bile büyük bir çoğunluğundan daha zeki olduğu için, bir çocuk oluşu tam olarak idrak edilememiş ve kimilerince cüce sanılmıştır. Yaşına başına bakmadan dedektifliğe soyunan Alper Kamu, cinayet çözmede de pek fena sayılmaz. Türk edebiyatının -bana göre- düşünülmüş/yazılmış en iyi karakterlerinden biri olan bu sarkastik fırlamayla tanışmak için asla geç değil.

“Pazarlığa açık değilse ruhum, Şeytan beş para vermeyeceğindendir; çünkü ben Alper Kamu, gösterişli bir yalan, insanlığın kara yazgısına vurulmuş lanetli bir mühürden başka bir şey değilim.”
- Alper Canıgüz, Cehennem Çiçeği

3. Arturo Bandini – Toza Sor

Charles Bukoswki’nin kendisi için “Fante, benim tanrımdı.” dediği John Fante’nin en bilinen eseri; yarı otobiyografik roman Toza Sor’un  baş karakteri Arturo Bandini, Büyük Buhran yıllarında yazarlık kariyeri için Los Angeles’a taşınan genç bir İtalyan-Amerikalıdır.

Amerikan edebiyatı için önemli bir varoluşçu karakter konumunda olan Arturo, yazacağı roman için ilham arayışındadır. Etrafını gözlemleyerek, başına gelen olayları ve bu olayların sebepleri üzerine düşünerek aradığı ilhamı bulmaya çalışır. Yaşanan tüm; sefalet, ekonomik sıkıntılar ve ırkçılığa rağmen Arturo Bandini, kendi Amerikan rüyasını yaşamak istemektedir.

4. Bastian Balthazar Bux – Bitmeyecek Öykü

Michael Ende’nin en az Momo kadar sevilen bir diğer çocuk kahramanı Bastian, kitapların büyülü dünyasını çok sevmektedir. Aynı zamanda tam bir hayalperest olan Bastian, ne yazık ki sahip olduğu bitmek tükenmek bilmez hayal gücü nedeniyle etrafındaki diğer çocuklar tarafından dışlanmaktadır. Bu durumu değiştirmek için de Bastian’ın elinden hiçbir şey gelmemektedir.

Romanda; hayalperest kitap kurdumuz, bir gün antika bir kitapçıya girer ve oradan Bitmeyecek Öykü adında ilginç görünümlü bir kitap çalar. Kitabı okumaya başlamasıyla birlikte Bastian, kendisini kelimenin tam anlamıyla öykünün içinde bulacaktır.

In The Beginning, It Is Always Dark - Justin Hillgrove

5. C - Aylak Adam

Yaşamak için yeterli paraya sahip, herhangi bir işte çalışma zorunluluğu olmadığı için de aylaklığı bir uğraş olarak büyük bir memnuniyetle kabul etmiş bu isimsiz roman kahramanı, hayatta derin bir üzüntüsü ve kaygısı bulunmayan ilginç bir Yusuf Atılgan karakteridir. (Çocukluğuna inildiği takdirde tabii işler biraz karışabilir.)

Alay falan değil, dedi, dört gün önce bir sokak levhasında 'İki Öksüzler Sokağı' adını okuduğum zaman kendi kendimi bir işe atadım. Şehrin sokak adlarını toplayacak, bunlar üstüne düşünecektim. İspatı burda. (Eliyle defterinin bulunduğu cebi üstüne küt küt vurdu.) Üç gün çalıştım bu işte; dün öğlen bıraktım. Hangi sokağa gitsem ardında hep o bir omuzu düşük adam vardı. Şimdi yine aylakım. (Ayakkaplarına bakıyordu. Kimse konuşmadı.) İçinizde 'İki Öksüzler Sokağı'ndan geçen olmuştur belki ama bilmezsiniz. Çoğu iki katlı, yeni ya da yeni görünen evler. Şarlo'nun 'Easy Street' dediği sokaklardan. Ben 'Eli Paketliler' sokağı diyorum. Komşusunun saygısını yitireceğinden başka sıkıntısı olmayanlar yaşar burda. -Aylak Adam, Yusuf Atılgan

6. Don Kişot - Don Kişot

Don Kişot (Alonso Quijano), çok fazla şövalye romanı okumaktan aklı çok değil birazcık karışmış yaşlı bir aristokrattır. Okuduğu romanların da etkisiyle gezgin bir şövalye olmak istediğine karar veren Don Kişot, hayallerini süsleyen maceralarla dolu o yolculuğa günün birinde nihayet çıkar.

Miguel de Cervantes’in yazdığı; aradan 400 yıl geçmiş olmasına rağmen azıcık bile olsa unutulmayan, hiçbir dönemde gözden düşmeyen bu romanın bence en iyi yanı, kahramanımızın neye inanmak istiyorsa ona inanmasıdır. Don Kişot olmak, dünyayı nasıl istiyorsan öyle görmektir. Müthiş bir şey bu!

Don Quixote and the Windmills, Honoré Victorin Daumier (1850)

7. Dorian Gray – Dorian Gray’in Portresi

Dorian Gray, Oscar Wilde’ın yayımlanmış tek romanının başkahramanıdır. Başlangıçta masum ve iyi yürekli bir karakter olarak karşımıza çıkan Dorian, ressam Basil Hallward tarafından portresinin yapılmasıyla bambaşka birini dönüşür.

Kendi büyüleyici portresine baktıkça sonsuza dek genç ve güzel kalmak istediğini fark eden Dorian, sahip olduğu güzelliği günün birinde yitireceğinin de farkındadır. Bu sebeple içtenlikle bir dilekte bulunur: Kendisi yerine portresinin yaşlanmasını ister. Dorian’ın arzusu gerçekleşir. Fakat ebedî güzelliğinin bedeli ağır olacaktır.

8. İnce Memed - İnce Memed 1-2-3-4

Yaşar Kemal’in otuz iki yılda yazdığı destansı romanının başkahramanı İnce Memed, yazarının deyimiyle “içinde başkaldırma kurduyla doğmuş” ve toprak sahiplerinin zulmüne engel olmak için eşkıya olmuştur.

Memed’in hayatı, roman serisi boyunca bir film gibi yaşanır. Arka planda uçsuz bucaksız Çukurova varken; toprak kavgası, adalet, haksızlıklar, boyun eğmeler, başkaldırmalar, aşk, yalnızlık, umut, hayal kırıklıkları... Aradığınız, kaçmaya çalıştığınız ne varsa hepsi karşınıza çıkar bu romanda.

İnce Memed, derinlik itibarıyla yalnızca Türk edebiyatındakilerle değil, dünyanın herhangi bir yerinde yazılmış herhangi bir edebi eserdeki herhangi bir kurgusal karakterle rahatlıkla yarışabilir. Bir anne bile; her gün gördüğü çocuğunun büyümesini, değişmesini; bu kadar iyi anlayıp bu kadar iyi anlatamaz ya.

Resim: Gökçe Sümerkan - Dağların Denizi

9. John Keating - Ölü Ozanlar Derneği

John Keating; öğretim yöntemleri alışılmışın bir hayli dışında olan, öğrencileriyle bağ kurabilmek için Welton Akademisi’nin asırlık geleneklerini hiç çekinmeden bir kenara bırakan, onlara şiiri ve edebiyatı sevdiren İngilizce öğretmenleridir. Her fırsatta anı yaşamanın önemini vurgulayan Keating, kendi özgürlüklerini keşfetmeleri için de öğrencilerine ilham verir.

Yarını düşlüyoruz ama yarın gelmek bilmiyor/ Bir zafer düşlüyoruz/ Aslında hiç istemediğimiz/ Yeni bir gün düşlüyoruz/ O yeni gün zaten gelmişken/ Kavgadan kaçıyoruz/ Durup dövüşmemiz gerekirken. (Ve hâlâ uyuyoruz.) Çağrıyı dinliyor ama kulak asmıyoruz/ Gelecek için umutlanıyoruz, gelecek yalnızca planlardan ibaretken/ Bilgeliği düşlüyoruz, her gün köşe bucak kaçtığımız/ Bir kurtarıcı diliyoruz, kurtuluş ellerimizdeyken. (Ve hâlâ uyuyoruz. Ve hâlâ diliyoruz. Ve hâlâ korkuyoruz…) -Ölü Ozanlar Derneği, N. H. Kleinbaum

10. Jo March - Küçük Kadınlar

Louisa May Alcott tarafından yaratılan ve yarı otobiyografik bir karakter olduğu sanılan Josephine March; romanda zeki, yaratıcı ve biraz da inatçı bir genç kadın olarak kurgulanır. Edebiyatı çok seven Jo’nun en büyük tutkusu ise yazmaktır.

Jo’yu döneminin diğer roman karakterlerinden ayıran bir özelliği vardır. O; davranışları, sözleri ve düşünceleriyle iyi ve kötü özellikleri eşit oranda sergilemekte ve bir on dokuzuncu yüzyıl kurgusal karakteri için biraz sıra dışı bir gerçeklik taşımaktadır. Öfkesi ve açık sözlülüğüyle Jo, kötü değil sadece gerçek biridir. Bu sebeple Alcott’un yarattığı bu karakter; çocuk romanlarında, sevimli bir biçimde de olsa kusurlu yanları bulunan karakterlerin öncülerinden biri sayılmaktadır.

Little Women - Louisa May Alcott (Penguin Classic)

11. Josef K. - Dava

Otuz yaşında bir banka çalışanı olan kahramanımızın hayatında her şey normal bir seyirde ilerlemektedir, ta ki bir sabah bilinmeyen bir sebeple tutuklanana kadar. İşlediği suçun bile ne olduğunu bilmeyen Josef K, kendisini bir anda mahkeme salonunda hesap verirken bulur.

Kafka; Josef K. üzerinden adalet sistemindeki yozlaşmayı, okuru rahatsız edici bir biçimde ve karanlık bir atmosferde işliyor.

Sidney Nolan, The Trial (1946-47)

12. Martin Eden – Martin Eden

Fakir, genç bir denizci olan Martin; iyi bir yazar olmanın ve kendi kişiliğinden ödün vermeden sosyal sınıf saflarında yükselmenin hayalini kurmaktadır.

Jack London’ın bir yarı otobiyografik karakter olarak ortaya koyduğu Martin Eden, yazarın en canlı ve en derinlikli karakteridir. Yazar; sosyal ve ideolojik meseleleri ve bunların yarattığı olumsuzlukları, karakter merkezli olarak ustaca anlatmış ve romanını, klasikler arasına dahile etmeyi başarmıştır.

“Biliyor musunuz, diye ekledi, Bay Butler’a acıyorum. Doğru dürüst harcayamayacağı otuz bin dolar kazanmak için hayatını boşa harcamış. Niye mi, çünkü artık otuz bin dolar nakit verse bile çocukken on sente alabileceği şeyleri alamaz, mesela şeker, fıstık veya tiyatroda en üst balkondan bir bilet.” -Martin Eden, Jack London
Martin Eden, Pietro Marcello (2019)

13. Oblomov – Oblomov

Edebiyattaki “lüzumsuz adam” tiplemesinin en iyi örneklerinden biri olan Oblomov, kabiliyetli olmasına rağmen yaşam enerjisini kaybettiği için hiçbir şey üretemeyen genç bir asilzadedir.

Tam bir hayalperest olan Oblomov, hayatını kafasının içinde yaşar ve zamanını; odasında, sıklıkla da yatağında geçirir. Tembelliği bir yaşam biçimi ve hatta bir sanat haline getiren Oblomov sayesinde, bilinçli bir tembelliği ve boş vermişliği ifade eden “oblomovluk” terimi ortaya çıkmıştır.

Sabahleyin yataktan kalkıp, kahvaltı edip divanına uzanınca başını ellerine alır, gücünü kuvvetini esirgemeden düşünceye dalardı. Sonunda kafası bu sıkı çalışmadan yorulur ve rahat bir vicdanla kendi kendine, “Eh, bugün insanlık için yeterince çalıştım” derdi. -Oblomov, İvan Gonçarov

14. Peçorin - Zamanımızın Bir Kahramanı

Edebiyat dünyasının zamansız karakterlerinden biri olan Peçorin, iğrenç biri olmasına rağmen ilginç bir şekilde okuyucunun nefretini kazanmaz; kurnaz, küstah ve manipülatif biri oluşu okuyucuyu kendisinden soğutmaz. Bu yönleriyle de çok iyi bir anti-kahraman tiplemesidir.

Başarılı bir nihilist portresi de çizen Peçorin’e her şey anlamsız gelir. Peçorin, sadece can sıkıntısından kurtulmak için bile başkalarının canını yakabilir, kalbini kırabilir. Fakat ne yazık ki tüm bu yaptıkları için gram vicdan azabı çekmeyecektir.

Mihail Lermontov, işte böylesine tiksindirici bir karakteri okuyucusuna sevdirmiştir. Keşke; Gogol’ün bile sanatını takdir ettiği Lermontov, yirmi altı yaşında bir düelloda hayatını kaybetmesiydi ve bize bıraktığı tek romanı Zamanımızın Bir Kahramanı olmasaydı... Ne güzel olurdu.

Her zaman tetikte olmak, her bakışı kollamak, her kelimenin anlamını yakalamak, amaçları sezinlemek, tuzakları ortaya çıkarmak, aldanmış görünmek, sonra da, ansızın, bir tekmede kurnazlığın o karmaşık, yüce dokusunu yerle bir etmek - hayat diye buna derim ben. -Zamanımızın Bir Kahramanı, Mihail Yuryeviç Lermontov

15. Pi – Pi'nin Yaşamı

Küçük yaştan itibaren din ve maneviyat gibi alanlara ilgi duyan on altı yaşındaki Pi (Piscine Molitor Patel), bir gemi kazası sonucu kendisini Pasifik Okyanusu’nun ortasında bir filikada yapayalnız bulur. Kendisinden başka hayatta kalan gemi mürettebatı; bir sırtlan, bir zebra, bir orangutan ve ismi Richard Parker olan devasa bir Bengal kaplanıdır. Ekip, okyanusun ortasında günlerce hayatta kalma mücadelesi verir. Bu mücadele sırasında Pi, aradığı cevapları bulacaktır.

Pi'nin Yaşamı, 2012 yılında Ang Lee tarafından sinemaya uyarlandı. Film, bir sonraki yıl 85. Akademi Ödülleri'nde 11 dalda aday olup bunların 4'ünü kazanarak o yılın en fazla dalda Oscar ödülü alan filmi oldu.

16. Raskolnikov - Suç ve Ceza

Raskolnikov, biri planlı olmak üzere iki cinayet işler ve ancak bir katil olduktan sonra bu cinayetleri neden işlediği üzerine düşünme fırsatı bulur. Ona göre tefeci kadını yüce bir amaç uğruna öldürmüştür. Yine de bu düşünce onu rahatlatmaya yetmez. Raskolnikov, işlediği cinayetler yüzünden zaman geçtikte kendisini daha kötü hissetmeye başlar. Hiç kimseye değilse bile içindeki yargıca, vicdanına hesap vermek zorundadır. Müthiş bir suçluluk psikolojisine girer. Dostoyevski bu kısımları o kadar detaylı ve canlı bir biçimde anlatır ki siz romanı okurken oturduğunuz yerde terlemeye başlarsınız. Sözün kısası; Suç ve Ceza büyük eser, Dostoyevski büyük yazar. Raskolnikova’a zaten söylenecek tek bir söz yok.

Fritz Eichenberg, Crime and Punishment (1937)

17. Selim Işık - Tutunamayanlar

Türk edebiyatının en kendine has karakterlerinden biridir Selim Işık. O, romanın düşünen ve sorgulayan kişisidir. Zaten bu yüzden; insanlara, işine, hayata bir türlü tutunamaz.

Oğuz Atay, eserlerinde mutlaka bulundurduğu “anlaşılamayan kişi” rolünü bu sefer Selim'e vermiştir. Oyunu, eski dostu Turgut aracılığıyla biraz hüzünle biraz da ümitsizlikle izleriz. Ve mektuplar okundukça günbegün, biz izleyiciler farkına varırız: Çok düşünmek, iyi bir şey değil. Çok düşünmek, berbat bir şey hatta.

“En kötüsü, hayır demeyi öğrenemedim. Yemeğe kal, dediler: kaldım. Oysa, kalınmaz. Onlar biraz ısrar ederler; sen biraz nazlanırsın. Sonunda kalkıp gidilir. Her söylenileni ciddiye almak yok mu, şu sözünün eri olmak yok mu; bitirdi, yıktı beni.”
- Oğuz Atay, Tutunamayanlar

18. Scout Finch - Bülbülü Öldürmek

Zeki, düşünceli, hassas ve iyi yürekli küçük bir kız çocuğu olan Scout; insanların kötülükleriyle ve acımasızlıklarıyla henüz tanışmamıştır. Fakat herkes bilir ki, bu masumane dünyada uzun süre kalınamaz.

Scout, ABD’nin güneyinde yaşanan ırkçılık ve sosyal eşitsizlikle karşı karşıya geldiğinde hayatının en büyük derslerinden birini alacaktır: Karşılaştığın kötülük her ne olursa olsun daima vicdanının sesini dinle ve merhametli ol.

“İstediğin kadar saksağan vur vurabilirsen, ama unutma, bülbülü öldürmek günahtır.” -Bülbülü Öldürmek, Harper Lee

19. Tertuliano Máximo Afonso - Kopyalanmış Adam

Otuz sekiz yaşında, boşanmış ve bunalımda bir tarih öğretmeni olan Máximo; bir arkadaşının kendisine biraz kafa dağıtması için izlemesini önerdiği “Arayan Bulur” isimli filmi kiralar. Akşam filmi izler ve ardından uyumaya gider. Gece, huzursuz bir biçimde uykusundan uyanan Máximo, açık kalan filmin sesini duyar. Filmdeki bir sahne dikkatini çeker. Otel resepsiyonisti rolünde oynayan aktör, kendisinin beş sene önceki haline tıpatıp benzemektedir. Máximo, yaşadığı bu olaydan çok etkilenir; nihayetinde de filmde oynayan aktörü, görsel ikizini bulmaya karar verir. Bu amaçla gizemli bir maceraya atılır ve kontrol edemediği bir olaylar zincirini başlatır.

İnsan; tekilliği/biricikliği tehdit altında kaldığında eşini bile, orijinalini sahtesinden ayırt edemeyecek, kendisini korku ve güvensizliğin çukurunda bulacaktır.

“Hayat bana hiçbir şeyin göründüğü kadar basit olmadığını öğretti, sevgili Máximo, ve bir şey ne kadar basit görünüyorsa içimizde o kadar şüphe uyandırmalıdır.” -Kopyalanmış Adam, José Saramago
José Saramago'nun Kopyalanmış Adam adlı romanı 2013 yılında Enemy ismiyle sinemaya uyarlandı.

20. Uzun İhsan Efendi – Puslu Kıtalar Atlası, Kitab-ül Hiyel & Efrâsiyâb'ın Hikâyeleri

Düşle gerçeğin kol kola gezdiği İhsan Oktay Anar romanlarının demirbaşlarından biridir Uzun İhsan Efendi. Yazar, meydana getirdiği bu karakterle kendisini romana sokmuş, kendi mizahını da kullanarak felsefi sorgulamalar yapabileceği bir dünya yaratmış ve nihayetinde de yarattığı bu renkli dünyanın kapılarını okuyucularına açmıştır.

Uzun İhsan Efendi, kendisinin Rendekar olarak tanıttığı René Descartes’ın “Düşünüyorum, öyleyse varım.” felsefesini de kendi bakış açısıyla izah etmeye çalışmıştır:

"Rendekar doğru mu söylüyor? Düşünüyorum, öyleyse varım. Oldukça makul. Fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar. Düşünen bir adamı düşünüyorum. Düşündüğümü bildiğim için, düşlediğim için, düşlediğim bu adamın da varolduğunu biliyorum. Böylece, o da benim kadar gerçek oluyor. Bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sonuca varıyor. Düşündüğünü düşündüğüm bu adamın, beni düşlediğini düşlüyorum. Öyleyse gerçek olan biri beni düşlüyor. O gerçek, ben ise bir düş oluyorum."
Kapı kırıldığında Uzun İhsan Efendi kitabı kapadı. Az sonra başına geleceklere aldırmadan kafasından şunları geçirdi: "Dünya bir düştür. Evet, dünya... Ah! Evet, dünya bir masaldır." -Puslu Kıtalar Atlası, İhsan Oktay Anar
İlban Ertem'in muhteşem çizimleriyle İhsan Oktay Anar'ın Puslu Kıtalar Atlası romanı, İletişim Yayınları tarafından çizgi roman olarak da yayımlandı.

Bu içerik de ilginizi çekebilir:

Bir Oturuşta Okuyup Bitirebileceğiniz 10 Muhteşem Kitap