Bohem Barone: Tamara De Lempicka
Resim Sanat

Bohem Barone: Tamara De Lempicka

sanatperver Admin
sanatperver Admin

Günümüzde eserleriyle kendisine hayran bıraktırmayı başarabilen ressamlardan biri olan Tamara de Lempicka, 1898 yılında Varşova’da doğar. Aristokrat bir aileden gelmenin verdiği zenginliğe dayanarak büyükannesi ile çocukluğundan beri Avrupa’yı dolaşan Tamara, İtalya’da Rönesans ustalarının resimlerini görünce adeta büyülenir. Daha ufacıkken sokak ressamına yaptırdığı resmi beğenmeyip ”Ben daha iyisini yaparım!” diyecek kadar da özgüveni yüksek bir kız çocuğudur.

Ünlü Tablolar: En Çok Bilinen 10 Resim
Geçmişten günümüze pek çok tablonun, muhteşem işçilikleri sebebiyle dünyaçapında ün saldığı bilinmektedir. Dünyanın en ünlü tabloları denilince de aklabelli başlı isimler gelir. Bunlardan birincisi şüphesiz Rönesans dönemindeyapılan “Mona Lisa” tablosudur. “Kaplumbağa Terbiyecisi, Çığlık, Yıldızl…
Tamara de Lempicka genç bir kadınken

Tamara de Lempicka İlk Sergisini Milano’da Açar

1917 yılında Paris’te yılında Rus devrimi sırasında tanıştığı Rus avukat Tadeusz Łempicki ile evlenir. Baba evinde olduğu gibi bolluk bereket içinde yüzmeyen Tamara ve eşi ekonomik sıkıntılar çekmeye başlar.
Bir sene sonra aşklarının meyvesi ve resimlerinin biricik modeli haline gelecek olan kızı Kizette de Lempicka dünyaya gelir. 1920’lere geldiğinde artık eğitim almanın vakti geldiğini anlayan Tamara, 1925 yılında sponsoru sayesinde ilk sergisini Milano’da açar.

Alışagelmişin dışındaki üslubunu yansıttığı resimleri ve albenisi ile hem kadınları hem de erkekleri kendine hayran bırakmayı başaran Tamara, 1928 yılında eşinden boşanır (çünkü eşi skandallarından bıkmıştır) ve Karun kadar zengin olan Baron Kuffner’in metresi olarak yaşamaya başlar. O Parti senin bu parti benim gezerek hayatını yaşayan bu bohem kadın, kızı Kizette’yi ihmal eder ve büyükannesinin ellerine teslim eder. Analık adlı tablosunu eşinden ayrıldığı yıl yapan Tamara, kızının yokluğunun verdiği acı ya da özlem ile bu tabloyu yapmıştır, kim bilir?

Kizette In Pink (1925) – Tamara de Lempicka

Tamara’nın ününe ün kattığı 1929 yılı onun için dönüm noktası haline gelmiştir. Alman moda dergisi Die Dame için resmettiği ‘’Yeşil Bugatti İçindeki Tamara’’ adlı otoportresi ile dünya çapında ünlenir. Arabanın içinde cüretkar bir şekilde oturarak kendisini resmeden sanatçı yaptığı resim için

Ben her zaman araba gibi pahalı, stil sahibi ve göz alıcıyım, araba da benim gibi…

cümlesini kurarak Art Deco akımının hem ölçülü hem de taşkın ikonu haline geldiğini de böylelikle herkese kanıtlamış olur.

Self Portrait in the Green Bugatti (1929) – Tamara de Lempicka

Sıra Dışı Bir Kadın Ressam: Tamara

Tamara’nın üslubu her zaman sıra dışıdır. Eserlerinde şekil ve modelleri sıklıkla deforme eder. Modern ve bazen de lüks yaşamdan ve yaşamından izleyiciye sunduğu kesitler, müthiş gözlem yeteneği ile birleşince, ortaya akılda kalıcı güçlü renklere sahip tablolar çıkartmıştır.

Telephone (1930) – Tamara de Lempicka

Dikkat çeken porte ve otoportrelerinden sonra Tamara’ya Amerika yolları gözükür ve ardı ardına sergiler açmaya başlar ve bunun sonucunda hatırı sayılır bir servet elde eder. Fakat 1929 yılında büyük buhran ile beraber bütün parasını kaybetse de, artık adını duymayan kalmaz ve tabloları büyük galeriler ve müzeler eserlerini koleksiyonlarına katmaya başlar. Amerika’ da bohem bir prenses gibi yaşayan Tamara, bu hayattan çok sıkıldığı ve aristokrat yaşamına geri dönmek istediği için 1938’de sonunda Baron Kuffner ile evlenir.

Sanat Akımları Nelerdir? Akımlar ve Sanatçılar Hakkında
Batı sanat tarihine dönüp baktığımız zaman sanatın toplum büyük bir etkiyarattığını görmek gerçekten şaşırtıcı. Sanat akımlarının ortaya çıktığıtarihleri izleyerek modern ve çağdaş sanatın nasıl gelişim gösterdiğini değil,aynı zamanda sanatın zamanının bir yansıması olduğunu da görebiliriz. Örne…

Sanatçı 1970’lerde Yeniden Popüler Olur

1930’lu yıllarda Baverly Hills’de kocası ile yaşayan Tamara kendisine birçok Hollywood yıldızı dost edinir ve ünlülerin gözde ressamı haline gelir. 1920’lerde başlayan hızlı yükselişi maalesef savaşla sebebiyle çöküşünü getirecektir. İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle eşi, Nazi korkusu sebebiyle tüm mal varlığını satar.

Woman in Red Photograph – Tamara de Lempicka

Hayatındaki değişimlerden sonra sanatçı, birbiri ardına çıkan sanat akımlarından etkilenir ve Art Deco üslubunun demodeleştiğini düşünmeye başlar. Birkaç farklı üslup deneyen Tamara eski başarısını yakalayamaz. Ne yazık ki, 1962 yılında kocası da vefat edince uzun bir süre sergi açamaz duruma gelir ve kızı ile beraber yaşamaya başlar. Bir kaç sıkıntılı yıldan sonra şans yine Tamara’nın yüzüne güler ve 1970’lerde açılan retrospektif sergisi ile yeniden ilgi odağı haline gelmeye başlar.

Sanatçının tarzı Jean-Dominique Ingres’in eserlerinden esinlendiği rafine ve neoklasik tarzın bir karışımıdır. Genellikle eserleri Art Deco olarak sınıflandırılabilir. Art Deco akımının Kübizm’in daha modern ve popüler versiyonu olduğunu düşünen Tamara de Lempicka; Ekspersyonizm, Sürrealizim ve Dadaizm akımlarından da ilham aldığını ve etkilendiğini de söylemiştir.

The Refugee – Tamara de Lempicka

1980 yılında Meksika’da sade bir yaşam sürerken vefat eder. Gerek yaşam tarzı gerek eserleriyle ölmeden büyük bir üne kavuşan bu yetenekli kadın, beraberinde onlarca eşsiz tablolar bırakıp Art Deco akımı ile özdeşleşen efsane ressamlardan biri haline gelmeyi başarmıştır.