Kübizmin 20.yüzyıl başlarında 1906 yılında İspanyol ressam Pablo Picasso ve Fransız ressam Georges Braque öncülüğünde ortaya çıktığı bilinir. Ayrıca 1.Dünya Savaşı’ndan önceki senelerde Paris’te gelişme gösteren bir resim akımının da temsilcisidir. Kübizm için temsile bağlı sanat anlayışından saparak, devrim yapmayı başaran Fransız sanat akımı da denilebilir. Kübizm sanat alanında büyük oranda değişimler meydana getiren akım olma özelliğini de taşır. Üstelik bu akımla birlikte eski fikirlerin yerini yeni ve farklı bakış açılarının aldığı görülür. Önce resim sanatında kendini göstermiş, ardından diğer sanat dallarını etkisi altına almaya başlamıştır. Resimdeki etkisi 1910 yılında başlayan akım, 1913 yılında edebiyat alanına kaymış ama orada uzun ömürlü olamamıştır.
Kübizm Kavramının Ortaya Çıkışı
Kübizm adının ortaya çıkması da o dönemlerde yapılan bir tabloya dayanır. Georges Braque tarafından resmedilen tabloyu gören sanat eleştirmeni Louis Vauxcelles’in “küçük küpler” sözünü kullanmasıyla kübizm akımı doğmuştur. Yanılgı sonucunda resme uygulanan bu söylem Picasso ve Georges Braque’ın aynı tarihlerde birbirine çok benzeyen ilk kübist eserleri hakkında fikir verebilir niteliktedir. İki ressamın düşüncesine göre tablolar sadece dümdüz bir yüzeyden ibarettir. Kübist ressamların kaygıları gerçeği görünen şekliyle değil olduğu gibi göstermekti. Bu yüzden biçimleri tuvale sıralayarak üst üste yerleştirmeyi denediler ve başarılı oldular.

Kübizm Akımına Genel Bakış
- Kübizm, izlenimcilik anlamına gelen empresyonizm akımına tepki olarak doğmuştur.
- Akımın etkileri ilk zamanlarda resim ve heykel alanında görülse de, sonrasında edebiyat ve mimari alanlara yansımıştır. Kübizmde genel anlamda konunun çok bir önemi yoktur.
- Nesneler normal şekillerde konuya ya da tabloya göre değişebilen geometrik düzen içerisinde parçalanmış halde resmedilir. Ayrıca sürekli olarak aynı konular üzerinde durulduğu için de ilk dönemlerde yapılan kübist tablolar birbirinin tekrarı niteliğindedir.
Kübist eserlerden sanatçıların bir çeşit biçim oyununa girdikleri sonucunu çıkarmak mümkündür. Örnek verecek olursak, empresyonizm akımında ışık ve gölge oyunlarına dayalı estetik görüntüler öne çıkarken, kübizmde nesnelerin geometrik yapıları göze çarpar. Nesnelerin boşlukta kapladıkları yerleri belli edebilmek adına bunlar parçalanarak, farklı cephelerden görünümleri üstüne gidilmiştir.

Kübizm akımının en belirgin özelliği; varlığın dış görünüşü ile beraber iç dünyasını da yansıtmayı amaç edinmesidir. Kübist ressamlar bir insanı resmederken dış görüntüsüyle sınırlı kalmayarak, içinde neler yaşadığını, ne tür duygular beslediğini aktarmaya çalışmıştır. Varlığı duyguları, geçmişi e geleceği şeklinde bütünüyle ele almayı tercih etmişlerdir.

Kübizm sanatın her dalında kendini göstermiş olsa da, resim ve mimari üzerindeki etkisi son derece fazladır. Yüzey sanatı olması sebebiyle tabloda ışık ve gölge oyunlarına başvurarak bir çeşit derinlik duygusu hissettirmek yerine yalnızca iki boyut içerisinde ele alınır. Bu özelliği dolayısıyla da mimari dalında Kübik mimarinin ortaya çıkmasını sağladığı söylenebilir. Üstelik akımın etkileri süsleme alanında da kendini yoğun olarak göstermeyi başarmıştır.

Kübizm Sanatçıları
Kübizm akımını benimseyen sanatçılar, nesneleri değişik bakış açılarıyla ele almışlardır. Onlar için nesneler sadece göründükleri halde değil, görünmeyen tarafları ile de incelenmelidir. Kübik resmedilen tablolarda, ressamlar eşyaları her açıdan göstermeyi amaç edinmeleri dolayısıyla onları bozup parçalayarak geometrik yapılarıyla ele almış ve çok boyutlu tasvir etmişlerdir. Ressamlar tablolarında insanları dış görünüşlerinin yanında, düşündükleri şeylerle ve çevreleri ile beraber çizmiştir. Özetle kübist sanatçılar, eserlerinde insanları ve nesneleri tüm ayrıntılarıyla birlikte işlemeyi tercih etmiştir.
Kübizm sanatçıları diye arama yaptığınızda karşınıza çıkacak ilk isim şüphesiz Pablo Picasso olacaktır. Ayrıca akımın öteki temsilcilerini de, Georges Braque, Fernand Leger, Juan Gris, Andre Lhote, Roger de la Fresnaye ve Albert Gleizes gibi isimler şeklinde sıralayabiliriz.
Pablo Picasso
25 Ekim 1881 tarihinde İspanya’nın Malaga kentinde doğdu. Küçük yaşta sanata olan kabiliyeti ortaya çıkarak kendisi gibi ressam babasından 7 yaşında sanat dersler almaya başladı. İlk eseri Picador’u tamamladıktan 4 yıl sonra Barcelona Güzel Sanatlar Okulu’na kabul edildi. Paris’e taşınmasının ardından da önemli oranda şöhret ve başarı yakaladı. 1901-1904 yılları arasındaki eserlerinde sirk yaşamının hüzünlü yönünü yansıtmayı tercih etti. 1907’den 1914’e kadar da öncüsü olduğu kübist tarzda tablolar yaptı. Bu akımın geometrik formlardan bir başka özelliği de uzayda yer alan üç boyutlu bir cismi iki boyutlu yüzeye aktarma çabasıdır. Picasso bu hedefe yönelik, şekilleri yanal yüzeylere bölüştürüp her birini iki ayrı yüzeyde göstermeye çalışmıştır. Bu teknik portrelerindeki kişilerin hem profili hem de önden görünüşlerinin dikkat çekmesinin sebebi olarak gösterilebilir. Sanatçının en bilindik eseri Alman hava kuvvetlerinin Guernica kasabasını bombalamasını konu edinen “Guernica” isimli tablosudur. 1937 yılında yapılan resim halen Madrid’deki Renia Sofia Müzesi’nde sergilenmektedir. Eser Picasso’nun savaşa ve Guernica’nın bombalanmasına karşı hissettiği güçlü nefreti anlatır. Avignonlu Kızlar, Ağlayan Kadın, Kore’de Katliam, Oturan Kadın, Mandolinli Kız, Hazeranlı Natürmont kübizm alanında verdiği diğer eserler arasındadır.
İlgili İçerik: Kübizmin Babası Picasso Hakkında Merak Edilen Her Şey

Georges Braque
31 Ağustos 1883 doğumlu sanatçı Picasso ile beraber Kübizm akımını başlattı. Georges Braqur, empresyonist ressam Paul Cezanne’in eserlerinin etkisiyle geometrik çizimler yaptı. Picasso ile olan çalışmalarının 1.Dünya Savaşı başlayana dek sürdüğü söylenebilir. Savaş sırasında başına ağır yaralar alması nedeniyle 1915 yılında tedavi oldu. Tedavi sürecini sanat olgusu ve sanatın ilkelerini irdeleyerek geçirmiş düşüncelerini de “Gündüz ve Gece”, “Defterler” ( 1917-1952) adıyla yayınlamıştır. Kübist alanında verdiği eserleri ise; Keman ve Mum, Büyük Çıplak, Keman ve Sürahi, Meyve Tabağı ve Bardak, Şişe ve Balıklar diye sıralayabiliriz.

Fernand Leger
4 Şubat 1881’de Fransa’nın aşağı Normandiya bölgesinde doğdu. Sanat ilgisi genç yaşta başladı. Paris Dekoratif Sanatlar Okulu’nda eğitim gördü. Eğitimi sırasında ağırlıklı olarak empresyonist resimler yaparken, diğer taraftan kübist ressamlarla birlikte sergilere katıldı. Birinci Dünya Savaşı’nın çıkması üzerine orduya yazıldı. 1916’da gaz saldırısına maruz kaldığı için terhis edildi. Savaş sonrası yıllardaki resimlerinde makine çağına duyduğu hayranlığı betimlemeye çalıştı. Ayrıca duvar resmi ve vitray çalışmaları da mevcuttur.

Piet Mondrian
1911 yılında Paris’e taşındı. Hollanda’dan gidişine gönderme yapabilmek için adını isminden bir “a” düşürerek değiştirdi. Yaptığı bu değişim 1907 önceki eserlerinde de fark edildi. Paris’te geçirdiği sürede Picasso ve Braque’nin kübizm alanındaki etkisi hemen hemen tüm eserlerinde görüldü. Kübizmi resmiyle birleştirmeye hevesli bir sanatçı olduğu söylenebilir. Ancak bu akımı sanat yolculuğunda ulaşılacak bir yer diye görmektense, “uğrayabileceği sakin bir liman” diye nitelendirmeyi tercih ettiğini vurgulayabiliriz.
